Eski dostum, merak ateşi hiç sönmeyen, aynı zamanda müthiş bir plak, dergi ve kitap arşivinin sahibi Murat Gültekin, Türkiye popüler kültür tarihinde yoga, spiritüalizm, hippilik gibi alternatif konularda denk geldiği kaynakları bana gönderir ve bu konuda bir yayın çıkarmam konusunda beni sıklıkla dürtüler. Açıkçası sadece ülkemizde değil dünyada da bu konular, özellikle 1970 sonları çok tartışmalıdır, bu tartışmaların için girmekten şimdilik uzak durmayı tercih ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde Murat yine altın değerinde birkaç belge gönderdi. Okudukça şaşırdım, heyecanlandım. Hastane sürecinde elimi kaldıramaz haldeydim, fakat yazıyı kafamda çatmış, o süreçte nöronlar arasında kaybolan sayısız dizenin akıbetine uğramasın diye de bazı kilit noktaları zihninim sacayaklarına mıhlamıştım.
Elimizde 10 Şubat 1937 tarihli İzmir’in, Ege Bölgesi’nin yerel gazetesi Yeni Asır var. Öncelikle gazeteyi genel olarak inceleyelim. Açıkçası bugünün herhangi bir gazetesini incelemekten çok daha öğretici, büyük emeklerle hazırlandığı belli olan yayında incelenecek çok malzeme var.
Gazete’nin başlığı ‘Suriye delegasyonu Sancak’ta Suriye bayrağının kabulünü istiyecek .. Hataylılar bunu kabul edemez.’
Seksen üç yıl öncesinden söz ediyoruz… Burada Sancak’tan kastı o dönem bir çeşit bağımsız bölge olan ve İskenderun Sancağı olarak bilinen Hatay. 1938’de kurulan Hatay Cumhuriyeti, 1939’da Türkiye’ye katılır.
İkinci dikkat çekici haberse yine bugün gazetelerde görsek kanıksadığımız, çok da önem vermediğimiz türden bir haber: ‘Devlet bakanları ve yeni müsteşarlar kimlerdir? En mühim vilayetlerin valileri arasında değişmeler olacaktır.’
Dünya meselelerine gelince… İkinci Dünya Savaşı öncesi olması nedeniyle oldukça hareketli bir dünya siyaseti gündemi gazeteye taşınmış, birazdan örneklerini vereceğiz, bununla birlikte günümüzde de bitmeyen İngiliz Kraliyet’inin meseleleri de haber olmuş: ‘Kral altıncı Jorj – St. James sarayında ilk kabul resmini yaptı.’ Yani tören düzenledi. Alt başlık Prenses Mary Vindsörü Simpsonia evlenmekten vazgeçirecek mi?’
Yeni harflere geçeli on yıl bile olmadığı için imla kuralları tam oturmamış, gerçi bugün de tam oturduğu söylenemez… yine de, bugün doğru düzgün yazılamayan -de, -da’lar ve soru ekleri neredeyse hatasız dizilmiş, yazılmış.
İkinci sayfamız ise biraz da şehir haberleriyle ilgili: ‘(İzmir) Fuar planı kabul edildi. Turizm köşesinin hazırlıklarına başlanmıştır.’
‘Fabrika ve değirmen açacaklar Hükümetten müsaade almadan işe başlayamazlar.’ Bugün değirmen açma ifadesi ne kadar da naif geliyor kulağa, değil mi?.
Gazetede görsel kullanımı o zamanın teknolojisinden dolayı olsa gerek çok az, yazılar ve kapsam ise doyurucu. Bir de göz önünde bulundurmamız gereken o dönemki okur yazar nüfusunun azlığı. Buna rağmen bugünden daha çok olmasa bile nitelikli eserler okunduğuna eminim.
Dünyadan kısa birkaç haber de bu sayfaya girmiş: ‘Tuğyanın Son bilançosu nedir? Vaşington: Tuğyanlardan ölen 415 kişinin 285 i Luisvillededir. Misissipi ve Ohyo nehirlerinin suları yavaş yavaş çekilmektedir. Mühendisler bentlerin dayanacağım söylüyorlar. Bir çok kimseler çamur tabakası altında olan evlerine dönmektedir.’ Bugün hemen hemen hiç kullanılmayan bir kelime ‘tuğyan’, taşkın anlamında. O dönemde kullanılıyormuş…
Bir başka heyecan verici haberse ‘Kutuplarda bir kara parçası bulundu: Oslo: Cenubi kutup denizlerinde dolaşan Thershavn isminde bir baline gemisinden bildirildiğine göre bu gemi ile birlikte araştırmalarda bulunan Norveçli tayyareci Vingge Videree 35 ve 40 derece şarki tul daireleri arasında yeni bir kara parçası keşfetmiştir. Norveç bayrağı tayyare ile bu arazinin üstüne atılmıştır.’ Cenup, güney, şark ise doğu demek ama buradaki tul kelimesi bugün artık yok, onun yerine boylam kullanılıyor. Henüz uçak sözcüğü bulunmamış.
Bir sonraki sayfanın önemli haberiyse ‘Türkiye – Felemenk müzakereleri bitti anlaşma imzalandı. Felemenk reisi Türkiye hakkında mükemmel kelimesi kafidir, dedi.’ Hah işte tam okumak istediğimiz haberler, senesi farketmez… Felemenk ülkesini de tahmin ediyorsunuzdur… Bir de bugün bile Türkiye’nin hiç geçmeyen hep onaylanma ihtiyacı…
Birkaç gündür dünya çapındaki her türlü ideolojik tartışmaya, karşı çıkışa rağmen Troçki dizisini izliyorum, bu nedenle benim için bomba haber Troçki’nin Meksiko Radyosunda yapacağı konuşmasının o günkü gazetede haber olması. Haberde Frida ile Troçki’nin görseli kullanılmış, Meksiko zabıtasının hadise çıkmaması için önlem aldığından söz ediyor.
Asıl odak konumuz 4.sayfada: ‘Yogilerde irade hakimiyeti: Yüksek mertebede olan yogiler azaların topuna birden hakim olmaktadır’ başlığıyla. Yazı, üç bölümlük tefrikanın ikinci bölümü. En çarpıcı bölüm burası olduğu için burayı irdeliyoruz. Türk basınında yoga ve yogi kelimeleri ilk ne zaman kullanıldı sorusunun yanıtı, aksi gösterilene kadar bu yazı olmak durumunda. Gerçi daha önceki yıllarda sözlüklerde ve kitaplarda yoga kelimesine rastlıyoruz ancak modern Türkiye basınında ilk kez. Bununla birlikte, çok da eminim ki Cumhuriyet öncesi dönemde basında yoga ve yogilerle ilgili haberler yer aldı. Buna dayanağım, bazı Sanskrit hatha yoga metinlerinin Osmanlı Türkçesi’ne Arapça üzerinden çevrilmesi. Hatta çevirilen eserlerin Sanskrit metninin kayıp olduğunu söylersek elimizdekinin değerinin ne de çok artacaktır.
Konumuza dönelim. Makaleleri yazan döneminin entelektüellerinden 1887 Selanik doğumlu Dr. Abdi Muhtar (Bilginer). Yazıda hiç görsel kullanılmamış. İçerik ise insanı hayran bırakacak kadar doygun. Bugün hiçbir gazetede böyle bir yazıya denk gelemezsiniz. Yazar bu bilgileri nereden ve nasıl edinmiş, sindirmiş ve aktarmış hayranlık uyandırıcı. Tahminimiz, tıp eğitiminin bir bölümünü Fransa’da alan Abdi Bey’in dil (Fransızca) bilmesi, meraklılığı ve dünyaya açıklığı. Abdi Bey, Murat’tan öğrendiğim kadarıyla Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın da arkadaşı.
Yazıda yogaya dair genel geçer söylemlerin hiçbiri yok. Bununla birlikte, bir karın çalışması olan nauli’nin açıklanması şöyle: “Adalei mustakimei batın denilen bütün bu adele levhasını herhangi bir Yogi sağa ve sola doğru, bizim elimizi ağzımıza götürdüğümüz bir kolaylıkla getirebildiği görülmüştür. Bizim vücudumuzda bu adaleleri bu istikamete tahrik edecek bir kuruluşun mevcut olduğundan dünyada hiçbir hekimin ve hiçbir natüralistin haberi yoktur. Ve böyle bir hareketi izaha da bizce imkan yoktur. Bu böyle olmakla beraber bir yogi için adalelerine bu hareketi yaptırmak, bizim sümkürmekliğimiz kadar basit bir harekettir.’
Ayrıca makalede içsel arınma dediğimiz Kriyalardan söz edilmektedir: ‘Yogi’lerde yapılan tetkikatta bir yoginin midesini, bağırsaklarını istediği noktada ve canının arzu ettiği herhangi bir dakikada, canının çektiği herhangi bir şekilde hareket ettirdiği ve ettirebildiği bu tecrübelerle sarahaten tespit edilmiştir. Su dolu bir leğen veya banyo içine mak’adını dayayan bir Yoginin, tamamen tahakküm ettiği muassarasına iradesiyle verdiği emme emriyle suyu tamamen bağırsaklarına aldığı ve müşahitlerin arzu ettiği miktarı, beğendikleri ve arzu ettikleri noktaya kadar çektiği bu tecrübelerle tespit edilmiştir.’
Ve yorumlu çevirisini yaptığım 14. YY metni olan Pradipika’da da ayrıntılı olarak ifade edilen Oli mudralardan biri: ‘Mesane {Muassara) sına olan tahakkümlerini tecrübe için, verilen bir bardak suya kadiplerini sokmuşlar ve mesane muassarasına verdikleri iradi emirler sayesinde bütün suyu mesanelerine çekmişlerdir. Hiç bir alete muhtaç olmadan mesanelerini ve böbreklerini yıkamak onlar için gülmek kadar kolay ve basit birşey olduğu görülmüştür.’ Kadip, penis, demektir…
Biraz da pranayamadan söz edilmiş: ‘Bütün aza ve echizesini müthiş iradesiyle susturduktan sonra Yogi tecrübe için hazırlanan havasız sandığına gömülmüş ve on saat bili fasıla, bili teneffüs, orada tıbbi nezaret altında bulundurulmuştur. Tecrübeye hitam verileceği dakikada işlemek için muhtaç olduğu maddi enerjinin mutlak fıkdanına rağmen- nabızlar ve kalp en zengin bir enerji ile işliyormuş gibi dakikada 160 defa atıyorlardı.’
Görüldüğü üzere ne bir duruş adından söz edilmiş, ne de yoganın genel yararlarından…
Şimdilik yoga faslını burada bitiriyorum. Günün birinde yoga serisinin 3. Cildini yazarsam bu konulara daha ayrıntılı değinirim.
Gazeteyi incelemeye kabaca da devam edelim. Zira yukarıdaki ifadelerin yer aldığı bir bütünü anlamanın önemli olduğuna inanıyorum. O yıllar İspanya İç Savaşı yılları, Gazete konuya geniş yer vermiş. Başlık: ‘Malaga şehri asilerin eline geçti. Milisler muntazamen çekildiler.’ Ayrıca Fransa ve İtalya’nın iç politikasıyla ilgili ayrıntılı haberler var.
Gazetede diğer dünya ve memleket haberleri arasında magazin haberleri de yer alıyor. ‘Karşıyaka müzik severler sosyetesi: Karşıyaka kulübünde mevsimin dördüncü konserini verdi. Zengin bir programın vadettiği hakiki san’at havasına teşne bir halk kütlesi sosyetenin alaka sahasını genişlettiğine şüphe bırakmayan bir çoklukla, salonu doldurmuştu. Uvertür olarak Mozart’ın ” Eine Kleine Nachtmuzik ” İni dinledik. .. Bu eserin aslı yaylı sazlar için olması icap ederken flüt ve piyanonun ilavesile daha dolgunlaşmıştı. Bütün muvmanları ile beraber dinlenmeği arzu ettiren bu eserin uvertüre alınmaması icabederdi. Scarpa’dan Şubertin deniz Am Meer., ve serenadını dinledik. Şarkı Şubert stilinde ve fakat enterpretansyonsuzdu. Orkestra burada iyi bir beraberlik temin edebildi.’ Ve konser eleştirisi ayrıntılarıyla devam ediyor. Bugün değil Karşıyaka memleketin hiçbir yerinde böyle konserler yok ya da çok çok sınırlı.
Ve en eğlenceli yer olan reklamlar, ilanlardan seçmeler: ‘Remington yazı makinaları Büyük (Standard) ve küçük (portatif) yeni modelleri gelmiştir. Daima eşsiz faaliyetine şimdi de Eşsiz güzellik ilave edilmiştir. Sağlamlığı ve malzeme mukavemeti sebebiyle bütün dünya halkı tarafından tercih edilmektedir.’
‘IZMIRDE (Nasırdan) şikayet ayıptır Eczacı Kemal Aktaşın ( Nasırol Kemal ) diye bir Nasır ilacı vardır ( Hilal Eczanesi ) 30 kuruştur.’
‘Ferit Eczacıbaşının Mütekamil eserlerinde Ferit diş macunu suyu, tozunu kullanmakla inci gibi dişlere, sağlam, pembe diş etlerine sahip olursunuz. 15 kuruştur.’
‘Paris fakültesinden diplomalı diş tabipleri Muzaffer Eroğul, Kemal Çetindağ Hastalarını her sabah saat dokuzdan başlayarak Beyler – Numanzade S. 21 numralı muayenehanelerinde kabul ederler. Telefon: 3921. Cuma ve salı 8’den 10’ a kadar memleket hastanesinde.’
Sonuç olarak gördüğüm, o yıllarda basında her bir haber özenle hazırlanmış. Bugün hiçbir haber özenle hazırlanmıyor. Çok sayıda televizyon programına katıldım, çoğu da canlı yayındı. Konu yogaydı. Program yapımcılarının yoga hakkında bilgileri sadece genelgeçer görsellerden ve kulaktan dolma bilgilerden oluşuyordu. Herkes elbette yogayı ya da x konuyu bilmek durumunda değil ancak program yapıyorsan bir zahmet az buçuk da olsa öğren. Uzatmayayım. Kısacası, o dönem Dr. Abdi Muhtar’ın yazdığı yazı ve buna benzer yazılar Modern Türkiye’ye yoganın derin uygulamalarıyla olumlu, biraz da doğaüstü bir şekilde girdiğini gösteriyor. Yogada duruşların günümüzde bu denli abartılması, ön planda olması çağın görsel bir dönem olmasıyla ilgili. Görsel dönem ise geçicilik, yüzeyselliktir. Bu yüzeysellik sonucunda yoganın derinliğine yeniden dönmenin değeri bir süre sonra ortaya çıkacaktır.
BORA ERCAN
Leave a Reply