Etik dediğimizde Türkçede ahlak anlaşılır. Ahlak dendiğindeyse etik anlaşılmaz. Bunun nedeni kültürümüzde seküler ahlakın olmaması.
Kısacası biz sadece moral değerleri inanç ve gelenekle harmanlayıp etik olarak görüyoruz, ülkece başımıza ne geliyorsa da bundan geliyor zaten.
Yogada etik kurallar dediğimizde hemen Patanjali’nin, sekiz basamaklı yoganın ilk basamağı olarak tanımladığı Yama’lar akla gelir. Çoğunlukla bir kalemde ezberlenen Yamalar hakkında derinlemesine düşünülmez, o bilgiler yorumlanmaz, içselleştirilmez. Oysa, bir yapı varsa ortada Yamalar ilk basamaktır, dolayısıyla temel kaçınılmaz olarak eksik kalır. Öte yandan, Yamalar Svatmarama’nın Pradipikası’nda beş değil on tane olarak verilir. Gheranda ve Shiva Samhita’da yamalar yazılı olarak yoktur, zaten onlar olmadan yoga olmaz diye düşünmüş olmalı ustalar.
İşte burada anlatmak istediğim konu Pradipika’daki on Yama’dan biri olan ‘Arjava’. Kavram ilk olarak Yoga Upanishadları’ndan Atharvaveda’yla bağlantılı Shandilya Upanishad’da geçer. Tarihlemesi muhtemelen Patanjali öncesi dönemdir. Arjava’nın anlamı samimiyettir, içtenliktir. Başka bir deyişle riyakar, ikiyüzlü olmama durumudur. Arjava, Advaita Vedanta filozofu Adi Sankara’da Bhavasamsuddhi olarak geçer, anlamı düşüncenin saflığı, temizliğidir. Mahabharata’da, 12. Kitabın 60. Bölümü’nde Shiva’nın adlarından biri olarak geçen Adambha da benzer anlamdadır, Dambha yalan aldatma demektir, dolayısıyla Adambha yalansız, dolansız, doğrudan demektir.
Burada doğru kelimesi üzerinde duralım. Eski Türkçeden geliyor kelime, toğru karşıya geçmek, yönelmek demek, dolayısıyla, en kesin, düz yoldan gitmektir. Bununla birlikte, doğramak da aynı kökten gelir, nitekim toğru bıçağın sivri ucu demektir. İşte, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulmasının nedeni de budur.
Türkiye’de birçok konuyu kişiselleştiriyoruz. Çözüme ulaştıramıyoruz. Bu sadece bireysel olarak değil siyasi ve kültürel olarak da böyle. Örneğin, ben doğduğumda bu memlekette Ermeni, Kürt, Kıbrıs sorunu vardı. Orta yaşı geçtim hala daha bu sorunlar var, ve ne yazı ki, çözülmesi bir yana, eldeki sorunlar diğer sorunlarla birleşip katlanıyor.
Neden sorusunu işte bu Arjava kavramında arayalım. Eğer dürüst olsak, iyi niyetli olsak bu sorunlar çözülürdü. Dürüst gibi görünüyoruz…. Kabul edelim. Edelim ki, değişelim, dönüşelim.
Camiamızda herkesin bir mitolojisi vardır. Çocukluktan, annelerinin karınlarında, dedelerinin yanında başlamışlardır yogaya, şifacılığa. Buna kendileri de inanırlar. Bir şeyi kırk kere tekrarlamak yeterlidir belki de bunun için. En olmadı başlarından büyük bir olay geçmiştir meslektaşlarımızın. Abartılarak anlatılır… Mesela baba iflas etmiştir, aile aç kalmıştır, trafik kazası ya da bir hastalık da başına gelmiştir… Gerçekten öyle olmuş olabilir tabii insanız işte, doğaldır, bunu allayıp pullamaya ne gerek var…
Neyse ki, yerimiz şimdilik bu kadar, daha fazla can yakmaya, doğrularla çok da doğramaya gerek yok, hem ben mi kurtaracağım bu memleketi, bu memleketin yogasını, işine bak işte….
Yoksa, yer olsa sertifika fetişizmini, fabrikasyon programları, neo liberalizmin hayal satma işlerini, iğneyi, çuvaldızı, kaygısızların yargısız hallerini yazacaktım, başka bir bahara diyelim…
BORA ERCAN
Leave a Reply