Hint felsefesine göre yaşamın, doğanın içerisinde üç nitelik vardır. Tamas, rajas ve satva. Bunlara guna adı verilir.
Gunalar, elementleri (elementler bir başka yazının konusu) öğrenmek kadar önemli. Kendimizi fark etmemizde ve yönlendirmemizde bu bilgiyi kullanacağız (hayat kurtaran bilgi). Bu nitelikler tüm canlılarda var. Tüm yaşamda, maddede hatta gezegenlerde bile. (Mars geri giderse neler olacağını biliyorsunuz.)
Tamas karanlık, durağan, bitkin, eylemsizlik (atalet). Tamas kendisini yanılgı, inatçılık, tembellik, kayıtsızlık ve depresyonda gösterir.
Rajas tutku, yüksek, hareketli, faaliyet, eylem. Harekete bağımlı, endişeli ve odaklanamamış bir zihinle bizimledir.
Satva her ikisinin dengede olduğu saf, dinginlik hali (doğruluk, saflık, potansiyel bilinç, saf bilinç). Odaklanmış, sukûnet içerisinde, tam bir konsantrasyon sağlamış zihin. Yoga’da ulaşmaya çalıştığımız işte bu satvik hal. Bu demek değil ki hep satvik olacağız, hepsi bize ait, hepsine yeri geldiğinde ihtiyacımız var. Zaman zaman biri baskın olacak, biz bunu yönetmeyi öğreneceğiz. Sabah gözlerimizi açtığımızda kendimizi nasıl hissediyoruz, hangi duygular içerisindeyiz, düşüncelerimiz neler, burun deliklerimiz açık mı, hangisi açık, vücudumuzu izleyelim ağrı var mı, kaslarımız ne durumda sıktığımız bir yer var mı? Baktık, burun deliklerimizden biri kapalı, hemen diğer yöndeki omuzumuzun üzerine dönüp bir müddet orada kalalım ta ki burun deliğimiz açılana kadar. Duyguya bakalım hey ne güzel bir gün, güneş açmış neşesi içerisinde miyiz yoksa öff yine aynı döngü hiç yataktan çıkmak istemiyorum mu diyoruz. Mutsuzluk duygusu mu var, neşe duygusuyla mı uyandık. Her şeyin bizim için ayarlandığına, düzen içerisine sokulduğuna inanarak tam bir güven duygusuyla uyanmak nasıl hissettirir? Her şey yeniden, sıfırdan başlıyor hissi de olabilir. İşte burada gunalar devreye giriyor. Yataktan çıkmak istemediğimiz hâl tamasik, yerinde duramadığımız hiçbir şeye bakmadan doğruca yataktan fırladığımız hâl rajazik, durup baktığımız izlediğimiz, sakin nefeslerle neler olup bittiğinin farkında olduğumuz hâl satvik. Başka bir örnek diş fırçalamak olabilir. Diş macununu ortasından bastırarak fırçaya sıktık yarısı lavaboya döküldü. Dişlerimize götürdük kavga eder gibi hızla ve güçle fırçalamaya başladık, ağzımıza suyu aldık çalkaladık, tükürdük, fırça bir yerde macun bir yerde fırladık çıktık, aklımızda bir sonra yapacaklarımız, dişimizi mi fırçaladık farkında bile değiliz, belki aynada kendimizi bile görmedik, ferahlık duygusunu hissettik mi? Hoş geldin rajas. Kalktık ayaklarımızı sürükleyerek banyoya gittik, aman şimdi kim diş fırçalayacak tüpü al aç, kapat bu bile zor dedik, tamasiğin dibine vurmuşuz. İşte “idealimiz” geliyor. Fırçaya macunu ihtiyacı olduğu kadar sıktı, her bir adımın, anın farkında, fırçanın elindeki temasının, ağzına götürdüğünde macunun kokusunun, dişlerinin üzerinde gezdirirken nasıl fırçaladığının ve ferahlık duygusunun farkında. Hadi hatırlamaya çalışalım, biz bu sabah dişimizi nasıl fırçaladık? Ben hatırlayamadım, sadece bir ara dilimin üzerini de temizlediğimi hatırlıyorum. Burada yanlış anlaşılmasın satvik hali ideal, olması gerektiği gibi, mükemmel kavramlarıyla karıştırmayalım. İtiraf edeyim, bu gereklilikler, meliler, malılar bana göre değil. Nitelikleri tam olarak anlayabilmek için bu örnekleri seçtim. Sonrasında bir tütün sarıp koyu kahve eşliğinde içmiş olabiliriz. Yatağımızı düzeltip üstümüzü değiştirerek, yudum yudum sıcak bir çay içip yoga pratiğimize, meditasyon oturuşumuza geçmiş, bahçemize, bitkilerimize bakıp onlarla ilgilenmiş ya da kendimizi televizyonun karşısındaki koltuğa atıp öylece kalmış da olabiliriz.
Artık bulabiliyoruz değil mi gunaları (?) Yiyeceklerimizi, içeceklerimizi de bu şekilde değerlendirebiliriz. Bunun için koskoca bir ayurveda külliyatı var değil mi? Kahve rajazik, bitki çayı satvik diyebiliriz, çok kesin bir yargı olur, çünkü bunların hepsi kişilere ve durumlara göre değişim gösterebiliyor. Tamasik yapıdaki bir anımızda küçük bir kahve bizi canlandırabilir. Önemli olan bize nasıl etki ediyor bilincinde olmak ve bunu kullanarak ilerlemek. İzleyebilme yetisini kazanmış, kahve bana iyi geliyor diyen birine hayır zararlı diyemeyiz. Kahve o anda iyi geldi, öğleden sonra bir tane daha içti, akşam içti, sonrasında kalp çarpıntısı oldu, hâlâ kahve bana iyi geliyor diyorsa bu durumda zihin engelleyicilerine bakmak lazım.
Bazen inandıklarımıza körü körüne bağlanır, kesin sınırlar çizeriz. Biri fark edip söylediğinde bir sürü “amalarla” çıkarız karşısına ve tam bu noktada yoga devreye girer. Asanaları uygularken bedenimizle bağ kurmaya başladığımızda tek tek hangi kasımızı sıktığımızı fark edip nefes yardımıyla orayı bırakabiliriz. Hatta yıllar sonra bile, iyi yaptığımızı düşündüğümüz bir asanada, örneğin çocuk duruşunda bir anda hala sağ kürek kemiğimizi sıktığımızı görebiliriz. Asanalar izlemeyi öğretir. Sonrasında zihnimizdeki düşünceleri izlemeye başlarız. Ne kadar da kalıplar oluşturmuşuz. Ben şunu sevmem, bunu severim, bu iyi, bu kötü birçok sınırlı ikilikler… Bu bilinçli izleyebilme halinde, arada başka şeyler olabileceğini fark eder, sınırsız ihtimaller havuzuna dalar, bedenimizle beraber zihnimizi de esnetiriz.
Basit matematik bilgimle gunaları birbirine zıt, aynı zamanda birbirini tamamlayan nitelikler olarak görüyorum. Tamas eksi iki, rajas artı iki ve ikisini birbirinden çıkarttığımızda sıfıra ulaşıyoruz. Sıfır noktası Satva olsun. Rajas olmazsa, tamastan çıkamayız. Satvaya ulaşabilmek için her ikisine de ihtiyaç var. Bu üç guna her şeyin içinde mevcut. Güzel bir benzetmesi var Swami Prabhavananda’nın; “Satva güneş ışığında, rajas fışkıran yanardağda, tamas ise bir granit kütlesinde hakim.”
Bu nitelikleri iyi anladığımızda, duygu durumlarımızı analiz edebildiğimizde yukarıda belirttiğim matematik formülünü kullanarak hayatımıza geçirebiliriz. Umutsuz, çaresiz ya da tembellik yaptığımız anlarda tamasdayız, çıkış yolumuz rajasın enerji, şevk ve çoşkusu. Gün içerisinde birçok ruh hali arasında geçiş yaparız. Yoga çalışmalarıyla, özellikle meditasyonla zihnimizi izlemeyi öğrendiğimizde ayırt edebilme (viveka) yetimiz gelişir. Böylece düşündüğümüz şeylerle, duyu organlarımızın algılarıyla, duygu durumumuzu oluşturduğumuzun farkına varırız. Tam burada Pema Chödrön’ den bahsetmeden geçemeyeceğim, harika bir sözü var.“ Çoğumuz için en zor zamanlar, kendimize yaşattığımız kötü zamanlardır.” Düşünce bu kadar güçlüyse daha iyisini yapabiliriz. İzleyelim, fark edelim, aksiyon alalım ve dönüştürelim. Yaşamdaki her şeye nüfuz etmiş olan rajası, taması yok saymayalım, görelim ve o müşfik satvik hale geçiş için kucaklayalım. Sonrasında belki bu üç gunayı da aşarak maya perdesinin ötesine geçebiliriz.
SONAY TÜKELER
Leave a Reply