Self Made Men

Kendini yapan adamlar… Hepimiz kendimizi inşa ediyoruz. Bu inşa sürecinde hepimiz içeriden çıkan ve veya çıkmakta olan kişiye/kadına/adama bakıyoruz ancak hüzünlü ve cesaretli bir hikaye var hayranı olduğumuz insanın daha görünür fakat görmediğimiz tarafında. Kendini gerçekleştirmek kolay bir iş değil, nitekim kendini bir kalın çivi ve tokmakla kazımak olarak heykelleştirilmiş bu yapıt da bunu anlatıyor. Şu an kendi etimi kemiğimi bir kazık ve tokmak ile parçalayabilir miyim? Asla, tek bir kağıt kesiğinde dahi canım yanar. Zihnimi ise şekillendirebilirim. Ancak bu meşakkatli, içinde hüzün ve daha çok cesaret barındıran bir süreçtir. İşime yaramayan şeyler, geçmişten gelen ve geleceğe dair tüm yüklerim o tokmak ve kazığın altında ve her bir parçayı kendimden sökmek çok büyük bir cesaret işi. Canım yanar; farklı düşünmek ve farklı düşünmek için anlamaya çalışmak can yakar. Kalbi kırmızı ateşlere koyar, bedene soğuk terler döktürür, uyuşturur aklı. Her bir parçayı sökmek, kendinden, sana yapışmış ve aslında sana ait olmayan her bir sözü, davranışı, 03.55 ve hatta ileri seviyede fiziksel kötü muameleyi zihninden atmak zordur; bu sebeple ardındaki hikaye ve süreç hüzünlü ve fakat yapılan iş cesaretlidir.

Tüm söktüğüm parçalar gider mi peki? Parçaların bir kısmı kalır, illaki kalır; fiziksel veya sözsel veya zihinsel bir şiddet illaki içimizde iz bırakır. Eğer bu dış hüzünden kurtulmayı seçersek, seçtiğimiz anda hatta, zaten kendimizi gerçekleştirmeye, yapmaya başlamışız demektir. Süreci hiç bitmez, sanıyorum bu sebeple heykelin tamamı bitmemiş hatta yarısı duruyor. Kendini gerçekleştirmek kocaman bir süreç ve parçalar hep kendini hatırlatır.

Bu aralar aklımdan çıkmayan bir kelime var, ingilizce, “outgrowing”. Türkçeye en düz anlamıyla “dışa doğru büyümek” diye çevrilebilir ve tam karşılığı olan bir sözcük bulamadım ben, düşündürücü bir şekilde, bulanınız varsa lütfen yazın bana. Şimdi bir “growing” var, yani büyümek, bir de senden daha büyük bir şey olarak büyümek var. Kalıbına sığmamak; çocuk eğer ayakkabısına sığmazsa “outgrown” olur, bir kişi “o işten geçip” olgunlaştıysa ve artık acıtmıyorsa eski bir olay canını çok, “outgrown” olur, bir insan veya kuruluş başarılı bir şekilde kendini büyüttüyse “outgrown” olur. Dışa doğru büyümenin içteki karşılığıdır başarı hissi. “Outgrown” olmak için “in-grown” olmak lazımdır denebilir mi? Nasıl içten büyürüz? İçteki insan kim? En içteki insan kim?

Sorgulayarak. Mağaradaki ilk insandan günümüze, kişi dışarıyı sorgulamıştır. Gökyüzü neden böyle, yıldızlar neden parlar, neden bitkiler kışın meyve vermez, hayvanlar nasıl hayatta kalır? Tüm bunlar bilimi doğurmuştur desek çok büyük bir laf olmaz sanıyorum. Merak, dışa merak, neden öyle neden böyle bunun yerine şu olsa ne olur. Dışarıya bu kadar ilgiliyken ve zamansal olarak dış bulgular yeterince günlük hayatı devam ettirmeye yeterliyken kişi şunu sormaya başlar “e evim var, yemeğim var, suyum var, dinozor yumurtam var, niye biz varız, ben niye varım, niye bu dünyadayım?” İç. Kişi toplumunu, benliğini ve nihayetinde içini sorgulamaya başlar. Hoşgeldin felsefe! Kişinin içini sorgulaması ise “toplum için küçük kişinin kendisi için büyük” bir köşe dönüşüdür; ve asıl bilgiler de buradan çıkar. “Daha iyi nasıl olabilir bu hayat, bu toplum, bu ben”. Bu hırs değil, karıştırılmasın, bu insanın içindeki mükemmelliğe bir adım daha yaklaştığı için sorduğu bir sorudur. Ve öyle bir sorudur ki bu, varlık yaşam zaman mekana göre değişim, daha doğrusu adaptasyon göstermek zorunda kalır. Ve tek bir varlık kendinin daha iyisi oldukça bu, topluma ve hayata yansır. Ancak içten hararetli bir çalışma lazım ve bu iç çalışmanın dışa yansıyan hali çok güzel olur, olmaması mümkün değil; içteki mükemmellik dışarıya çok güzel görünür ve an içinde can yakarak parçaları koparmak o anda kalır. Anın büyüklüğü görecelidir ve size bağlıdır ve kendinizi geliştirirken çıkan/artan acılar asla düşündüğünüz kadar uzun sürmez. İçten çıkansa… Bir aynaya baksanız mı kalkıp kocaman bir gülümsemeyle?

Başka nasıl içten büyürüz?

Severek. Japonlar’ın kırık olan parçaları altınla onardığı geleneği duymuşsunuzdur, iyi ve sağlam parçalar bir araya gelmiştir aradaki parçanın kaybolmasıyla. Kaybolanın yerine çok değerli, ışıl ışıl bir maden konulur; öfkenin yerini sevgiye, hüznün yerini neşeye bırakması da böyledir. Kötü düşüncelerin ardındakiler hep iyi niyetten gelmiştir ve eğer aşılırlarsa çok daha iyi bir hisse bırakırlar yerlerini; temizlenir o hep içimizin ardında olan fakat üzeri örtülmüş iyi niyetler ve ihtiyacımız olmayan kızgınlıklar, öfkeler, umutsuzluklar, kıskançlıklar, denizin kumsalı usul usul fakat kararlılıkla ve sürekli olarak temizlemesi misali. Kötü düşünceler de kötü değildir, sonuçta vazonun her parçası aynı kilden yapılmıştır, kötü düşünüyorum diye üzülmeyin. Ötesine geçin. Size ve çevrenize ve nihayetinde toplumunuza yaramayan hislerin yerini en iyileriyle doldurma potansiyeli vardır içinizin ötelerinde.

Peki içteki insan kim?

Geçmişi geleceği küçük bugünde yatan, kendini geliştirmek için sabırsızlanan bir büyük sensin. İçtesin, dışa parlamak için bu andan başlayarak tokmağını ve çivini alıp heykelini ortaya çıkarmak için daha ne kadar beklemen gerekecek? Hayat o tokmak ve çiviyi aynı parçalara batırıp duruyor zaten anlaman için, kurtul onlardan, başka parçaları ayrıştırmak için cesaret serp yüreğine, bu esnada parıldayarak ortaya çıkan özünün yeni parçasının verdiği huzurun ve yeni bakışın tadını çıkar. Hazır ol, bir ömür sürecek bu; her bir parçanı kopardığında daha özgür hissedeceksin sana burada Ceren sözü verebilirim, ama hiç kolay olmayacak aynı zamanda. Tek tek, tüm parçalarınla ilgilenip onları bir okyanusa koyman ve çıkardığın parçaların bedeninde ve zihninde yarattığı akan kanları sarıp sarmalaman gerekecek. Emin ol, kolay değil, ancak düşündüğün kadar imkansız, acılı ve uzun da değil. Kendine iyi davranmanı ilk yakınındakiler fark edecek çünkü dedim ya, parlayacaksın. Yüzün, gözün, kaşın bir farklı olacak, ne bu değişiklik sendeki diyecekler de, sen de şunu diyeceksin: 

“ben kendimi gerçekleştirmeye başladım”.

muhtemelen sana garip bakacaklar ama kendi hayatlarında bir yerde illaki dediğini anlayacaklar ve masada illaki seni anlayan en az bir insan olacak bunu söylediğinde.

Masadaki herkesin önce kendini ve doğalında seni anlaması dileğiyle;

Anlamaları için elinden geleni yap, elinden gelen ise kendine olsun. Sen geliştikçe zaten diğer insanların kendilerini görmesi için onlara kendi bildiğin konularda yardım edeceksin. Ve hiçbir zaman tam olmayacaksın, çünkü herkes halihazırda kendi olma yolunda ve sana bir şeyler öğretecek kendin hakkında ve sen hiçbir şey bilmediğini ama çok şeyi bilmek istediğini göreceksin ve bunu sorgulayıcı gözlerle gözlemleyerek, en dipten insanlara o sevgiyi duyarak yaparsan “self-made men society” olmamız işten bile değil. Tam olmaman mutlu olmaman anlamına gelmiyor, bilakis tam olmadığını anladığın an mutluluğun için zihninden artık taşımaman gereken bir parça daha kopardığını gösteriyor. Sürekli dönüp o parçanın sendeki kalıntılarını temizlemen gerekecek, ama her döndüğünde farklı bir ders almış olarak döneceksin, Nietzsche’nin Zerdüşt’ü, Cibran’ın Ermiş’i olarak; ve o iz biraz daha anlaşılır ve acıtmaz olacak senin çaban ve dönme isteğin ile. Tamamen onarılması mümkün değil belki de ancak gereken hassasiyeti göstermek senin elinde, mutluluğun senin elinde, ne olursa olsun.

Unutma, en içteki sen zaten mutlusun.

Anandamayakosha.*

Sevgiyle gözlemle.

Om Shanti.

Ceren.

Not: Self-made man ile beni tanıştıran Bora Ercan Hocam’a teşekkürlerimle.

Not 2: Self-made man açıklamasını bulan kişi ve onun açıklamasının kullanıldığı yere, olası perspektif farklılıklarına da dikkat ederek, keyifle okuyabileceğiniz ekstra bir yazı. https://en.wikipedia.org/wiki/Self-Made_Men

Not 3: 2020’de aynı albüm adıyla çıkmış bir şarkıyı da bu yazı sonrası dinlemeniz için en alta bırakıyorum, müzik düşünceleri özetleyen ve yücelten harika sanat türlerinden biri değil mi sonuçta? Sözlerini açarak dinlemenizi tavsiye ederim.

* Yoga öğretisinde beş varlık kılıfının (pancha kosha) en içte olanı; öfori, euphoria, bliss, mutluluk varlığımız.

05.10 12.02.2021

düzenleme: 14.02.2021 23.18

CEREN ÇİĞDEMOĞLU

Leave a Reply

Your email address will not be published.