Bahar * ve Kadın ve Emek

Springtime/The Reader 1872 / Claude Monet
Spring (Fruit Trees in Bloom) 1873 / Claude Monet

Kadın… Özgürlüğe dair söylemlerin en vurucu kelimesi belki de… Kelimesi diyorum, çünkü sadece lafta kalıyor kadınlık, kadın olmak ve kadının emeği ilk bakışta. Kadının kadın olmasından ziyade eş, anne, çocuk, bacı, yenge, işçi vb ‘‘yan’’ özellikleri söyleniyor, ama kadın kelimesinden korkuluyor sanki. Korkan kim? Kadına madden ve/veya manen zarar verenler, vermeyi düşünenler, verenlerden gelenler… Kadının kadın olarak anılmadığı bir toplumda 22.11 var olduğunu bağırmaya çalışan kadınlarız ve sadece erkek bunu kadına yapmıyor; yetiştirildiğimiz kültürün kalıpları öyle bir işlemiş ki dilimize, bazen ben dahi kendimi çok ‘‘erkek’’ yönlü bir lafı, şarkıyı söylerken yakalayabiliyorum. Bazen hiç olmadık yerde üstüme başıma çekidüzen vermem gerektiğini düşünebiliyorum. Kalıplar altında bir haykırış kadınım diyebilmek bu ülkede ve bu dünyada, kaldırım taşlarının arasından çıkan bir güzel papatyaya benzeyen. Diyebildiğimiz alanlar var mı peki? Anlayan var mı?

İşin kadını erkeği yok aslında, insanın insana davranışı var. Kadın kişisi ve sözcüğü sadece ‘‘sömürülmeye müsait’’ geliyor insanlara, daha narin olan meyveyi görüp koparmak avcı toplayıcı atalarımızdan gelen bir huy aslında. Daha naif olana bıyık altından gülmek ve onu sömürmeye çalışmak da daha yakın atalarımızdan gelen bir huy sonuçta. Huy değişir, dönüşür nihayetinde, adı üstünde huy, insanın değişmesi kafidir huyun değişmesi için dolayısıyla kadına olan davranışı da değişir bir süre sonra, insanın insana olan davranışı da en nihayetinde; düşünürse üstünde tabii.

Kadın erkek tarafından gerçekten sömürülüyor, evet, ancak şunu diyebilirim ki kadın da kadını sömürmeyi seviyor bu topraklarda. Ne olmuş, ne giymiş, sen bilmezsin beyin bilir, eksik eteğiz biz, otur evinin kadını ol çalışıp ne yapacaksın, kız çocuğusun ağaca çıkma, elbisen kirlenir, koşma! yürüme!! dur!!! … Emekçi kadının emekçi kadını ezmesi ise daha fazla, akademik çalışmalardan tutun da en basit işlere kadar üst astı sömürme derdinde çoğu zaman. ”Doğamız”, huyumuz işte.

 İktidarın altındakini sömürmesi her zaman vardır, dünyanın en iyi iktidarı da olsa, der İtalyan siyaset teorisyeni Machiavelli De Principatibus/Il Principe’sinde (1513), çünkü iktidar yerinde kaldıkça elde ettiği gücün büyüklüğünden dolayı kötüleşir. Kadın da böyle ezildi işte, dünya o kadar uzun süre sözde erkek egemenliği ve söylemi altındaki sisteme maruz kaldı ki, kalıplarımız huyumuz oldu. Huyumuzun biz olduğuna kanaat getirdik. Bu huyumuzdan dolayı da biricik ruhumuzu ezdik, büzdük, fark etmeden başkalarının boyunduruğuna girmemizle sonuçlandığını sanarak… Kendimizi gerçekleştirmek bir de bu kalıplar altında, ne büyük güç gerektirir ve ne değerlidir bu sebeple! 

Sözün özü şu aslında yine; bu işin kadını erkeği yok. Ezenin ezilenin, sömürenin sömürülenin kadını erkeği olmaz; davranışı yapanı ve davranışın yapılanı olur sadece. Bilerek veya bilmeyerek ancak kesinlikle düşünmeyerek yetersizliğimizi, anlayışsızlığımızı, tembelliğimizi, kendimizi geliştirmememizi; yetebilen, anlayan, çalışan, kendini geliştirmeye çalışan insanları suçlayarak, hor görerek, ezerek, düşman görerek ve göstererek örtbas ediyoruz ve onların hayata olan tutkularını yok ediyoruz bir süre sonra, başkasını sömürmek benim gözümde tam olarak bu işte. Sinsi, sistematik bir sömürü. Ve bunun için bir ‘‘erkek egemenliği yüzünden’’ lafı dönüp duruyor, erkeği de eziyoruz bu düşman göstermemizle, bilmem farkında mıyız. Sömürü sinsi, içimize işlemiş. İktidarın gücünü ele geçirdiğimizde ezmek ilk tepkimiz oluyor, en düşüncesiz olan tepkimiz; sadece üzerinde düşünürsek eşitliğimizi anlıyoruz tüm insanlarla ve kayboluyor o sömürü isteği, kıskançlıktan gelen belki de. Kıskançlık sonradan edinilen bir huydur yine, dönüştürülebilir, yeter ki fark edebilelim, dönüştürebilelim. Siva ve Sakti ne kadar ayrılmazlarsa, biz de o kadar ayrılmaz varlıklarız, ikisi de içimizde, ne eksik ne fazla olarak bu sebeple kadını/erkeği ezmek yani insanı sömürmek kendimize dürüst olmadığımızın göstergesi belki de. Bir bebeğe bakarken ağlayasın gelmiyorsa güzelliğinden kendine yeterince dürüst davrandığını düşünebilir misin, içindeki narinliği sömürmek değil midir bu? Ya da kavanoz kapağını açarken ‘‘erkek gibi’’ açmış olmanla övünmen ne kadar doğru, bir kadın olarak açmış olman yetmez mi? Bir insan olarak ağlaman, gülmen, güçlü veya güçsüz olman senin insan olmandan gelen özelliklerin değil mi halihazırda zaten? Nitelikler cinsiyete, yaşa, başa, göze, kaşa indirgenince kendi içimizi görmemizi engelleyen daha büyük ve daha fazla katmanlar oluyor, dolayısıyla başkalarını hiç göremiyoruz. Sömürü kendi duygularımızdan başlıyor en başta, içimizdeki kadını/erkeği/insanı sömürüyoruz, ‘‘kusurlarını’’ pürüzsüzleştiriyoruz ki toplumla uyumlanalım. Sana uyumlanmak isteyen zaten seninle olur, sen niye potansiyel olarak uyumlanabilmek için sistematik olarak kendini törpülüyor ve törpületiyor ve bür süre sonra başkalarını törpülüyorsun? Düşün bir… Cinsiyeti ne olursa olsun benim gibi düşünen insanların sayısı azımsanmayacak kadar fazla kanımca.

Bu yazının vesilesiyle tüm emekçi kadınların ve tüm emekçilerin ve emeğin sadece maddesel değil manevi boyutunda da var olanların, yani düşünen insanların, emekçi Mart’ını kutlamak isterim.

Doğamızın canlanma vaktinin geldiği mevsimdeyiz artık. Bahardayız.

* Beni ilk var eden, hayatımdaki ilk biricik kadının, annemin, kendisine verdiği bir isim.

Not: İlk resim Monet’in eşinin resmi, daha öncesinde 1867’de yirmi altı yaşındayken yaptığı Femme au Jardin (Bahçedeki Kadın) adlı bir eseri var, bu eserde yine eşi, ancak kadının sırtı dönük. Yine 1867’de Bahçedeki Kadınlar eserinde üç kadının olduğu bir resim var ve bu eser reddediliyor teknik sebeplerle. 1872’de ne sırtı dönük bir kadın var ne de kadınlar, sadece leylaklar arasında bir kadın var. Aşık olduğu kadın, eşi, Okuyucusu. Ve 1873’de sadece baharı çizerek galeriye girmeye hak kazanıyor. Aşk dönüştürür, aşk ilhamdır, tek bir kadının aşkı yeterlidir içteki en iyinin çıkması için,  hem kadına hem erkeğe, bahçedeki tüm kadınlara hayran olmak da bunun başlangıcıdır belki de, baharı herkesin hayran kalacağı şekilde çizebiliriz böylece, kendimizce. Ve seven erkek çok güzel sever, bunun için sanata bakmanız yeterli, Monet’de olduğu gibi. Ve erkeğin aşkı da kadını dönüştürür, güzelleştirir, bahar çiçeklerinin arasında ışıldatır işte böyle, hayran bıraktırır yirmi birinci yüzyılda bile. Birbirimize emeğimizle var oluruz, sevgimizin gücünü verdiği ve dönüşürüz emeğimizle ve aşkımızla yine. Öznesi oluruz birbirimizin kalpten yaptığımız her davranışımızda, eserimizde.

Aşkla,

Ceren.

05.03.2021 22.55

düzeltme: 09.03.2021 04.24

CEREN ÇİĞDEMOĞLU

Leave a Reply

Your email address will not be published.