“Virginia Woolf’un odası vardı. Proust’un kapalı pencereleri. Marguerite Duras’ın sessiz evi. Dylan Thomas’ın mütevazı kulübesi. Hepsi de kelimelerle dolacak bir boşluk peşinde.“ (Smith, 2017, s.101)
Öyleyse bizim de yoga matımız var.
Yogayı yazmak.
Deneyimleri yazmak için öncelikle deneyimi tanımlamak ve çeşitlerinin ayırdına varmak gerekir. TDK güncel sözlüğünde bu kelime “Bir kimsenin belli bir sürede veya hayat boyu edindiği bilgilerin tamamı” şeklinde yer alır. Bu tanım, sorunlu olsun veya olmasın, daha en başından bilgi olmadan edinilen deneyimlerin pek kıymeti olmadığını gösterir. Deneyimleri oluşturan bilgileri edinmenin de pek çok farklı yolu bulunur.
Asananın ötesine geçmek
Fiziksel deneyimler diğerleriyle karşılaştırıldığında gözlemlemek bilakis daha kolay olduğundan sözcüklerle aktarımı da insanı pek zorlamaz. İnsan için, somut olanı ifade etmek soyutu anlatmaktan daha zahmetsizdir çünkü. İş, gözle görülür olmayan duygulardan veya sezgilerden bahsetmeye gelince zorlaşır. Duyularla algılanamayanın tarifi neden bu denli güçtür?
“Yogik bilginin temelinde sezgi vardır ve bu da ölçülemezlik demektir. Yogiler gözlemler, deneyler ve uslamlamalarla yetinmeyip üzerine sezgilerini de koyarak günümüze kadar var olan mükemmel bir sistem oluşturmuşlardır. Spiritüel bilgi “dile gelemez olanı” deneyimlemektir. Bu deneyim dile geldiğinde pek de anlaşılamaz. Bireyseldir.” (Ercan, 2015 s.19)
Yani sözcüklerle ifade edemediğimiz deneyimlerdir ruhumuzu şekillendiren. Yogada matın üzerindeki deneyim de herkes için biriciktir, herkesin biricik olduğu gibi. Asanaları her yapışımızda farklı şeyler hissederiz. İç dünyamız sürekli bir değişim ve dönüşüm halindedir çünkü. Asanaların yoganın görünen kısmı olduğu da unutulmamalıdır. Önemli olan, o fiziksel yolculukta bile içimize dönerek her an yeniden özümüzle bağ kurup onu keşfetmektir.
Önemli olan noktalardan biri de nerede olursak olalım, tek başınalığı deneyimleyebilmektir. Günümüzde birçok insanın yalnızca stüdyolarda yoga yaptığı düşünüldüğünde marifet o kalabalığın içinde dahi kendinle kalabilmektir. “Yoga aracısız psikanalitik bir yöntemdir. Asıl yoga pratiği tek başına yapılan yoga pratiğidir.” (Ercan, 2015 s.38)Ancak o zaman yaşanılan deneyim bedenin ötesine geçerek farklılaşır ve çoğalır.
“Yoga dışa değil, içe dönüktür.” (Ercan, 2015, s.25) diyen Ercan’ın özellikle Surya’dan Patanjali’ye Yoga 1 adlı kitabında bahsettiği gibi yogayı bedenimizi fiziksel olarak geliştirecek herhangi bir aktiviteye tercih etmemizin nedeni de bu olsa gerek. Fiziksel olanın ötesine geçmek, görünenin ardındakini deneyimlemek.
Yolunu bulmak
“Kişi, kendisine güvenerek ve özgür iradesiyle kendi yolunu aramalı, bulmalıdır. Kendine güven bilgiyle gelir.” (Ercan, 2015, s.10) İnsanın görünmeyenden, bilinmeyenden korkması ve kaçması bilinen gerçekler. Dolayısıyla insanların yoganın asana basamağına takılıp kalması anlaşılır bir durumdur. Fakat yoga bir yolsa eğer ve kişinin gayesi bu yolda ilerlemek ise, asıl olay zihinsel, duygusal, spiritüel vs. deneyimin farkına varmaktır. Bu farkındalık tek başına yeterli değildir. Eyleme geçilmediği sürece yok olmasa da zihnin karanlık odalarına hapsolur. Amacım işlevsizliği kötülemek değil, harekete geçmeden sabitliğin tadını çıkarmanın imkansızlığını ifade etmek.
Mühim olan noktalardan bir diğeri de insanın fiziksel olarak bir yere köklenmesinden ziyade o deneyimi zihninde, ruhunda yaşayabilmesidir. Kendi içinde köklenmeyi başaran insan, bu başarılacak bir şeyse şayet, nereye giderse gitsin tıpkı bir ağaç gibi dik ve sağlam bir şekilde yaşamaya devam edebilir. Fakat burada izah etmek istediğim sonsuz yol olasılığına karşın kişinin kendine uygun olanı bulup onda ilerlemesidir. İnsan bir bütün olarak aynı anda kaç farklı yerde yol alabilir ki? Hatha Yoga Pradipika’da da önerilen bu değil midir? “Tek bir yol izlemek.”
Sonsuz ihtimalleri barındıran, o belirlediği yolda kişi, istikrarla devam ettiği sürece, onu iç dünyasına ve oradan dışarıya götürecek muhtemel rotaları bulacaktır. Bilincin olabildiğince açık olduğu seyahatinde insan kendine ve yola dair detayları da gözlemleyerek birikim yapar. Deneyim birikimi, adeta bir rehber işlevi görür. Hem kendisi hem de o istikamette kesiştiği başkaları için.
Benzerlikleri keşfetmek
Yoganın birçok disiplinle, bilimle, dinle ve kültürle benzerlikleri bulunduğu gibi yazma eylemi ile de ortak noktaları bulunur. İnsanın ruhundan izler taşıyan metinleri esas alırsak, yazmak oldukça meditatif bir eyleme dönüşür. Yoga yaparkenki akış, bu eylemin de belirleyici özelliklerindendir. Her ikisi de içten dışa doğru bir yolculuk ve sonsuz olasılığa açık. Canı oldukça sıkan ve acıtan kendini tanıma sürecini hem kolaylaştırıcı hem de kişiyi zorlayıcı muazzam araçlardır bunlar.
Yoga ve yazmak; ikisi de bir çeşit yolculuktur öncesinde de belirttiğim gibi. “Yolculukta insan daha çok kendisi olur. Yolcuların birbirleriyle iyi anlaşmaları bundandır. İçinde bulundukları koşullar daha eşittir.” (Ercan, 2007, s.37) Buradan insanın kendini yoga yolunda ve yazarken daha iyi tanıyıp kabullenmeyi öğrendiği için empati yeteneğinin de gelişeceği öngörülebilir. Kendiyle anlaşamayanın diğerleriyle sağlıklı bir iletişim kurması da zaten pek mümkün değildir.
Kişinin kendini ifade etme araçları olarak da karşımıza çıkar, yazı eylemi ve yoga. Kişi, deneyimlerini yahut sonuçlarını başkalarıyla paylaşmadığı sürece -zaten paylaşsa da durum değişmez, gidişatı etkiler- kişinin kendini kendine ifade etmesidir. İsteyen için bir deneyim aktarımında da kullanılabilir pek tabii. Ayrıca herkesin deneyimi her ne kadar kendine özgü olsa da, insanlar eski zamanlardan bu yana benzer şeyler yaşar, ortak duygulara ve düşüncelere sahiptirler. Bu yolla yoganın hep bahsi geçen birleştirici ve bütünleştirici gücü yazma eyleminde de karşımıza çıkar. Yazarak yahut yoga yaparak evrenle bir olma hali gerçekleşir.
Kelimelerin gücü de yadsınamayacak bir başka ortaklıktır. Burada üzerinde durmak istediğimse, kişinin kendiyle iletişim kurarken kullandığı dildir. Kendine yazmak, insanın kendi için yazması yahut yoga pratiği sırasında yüksek farkındalıkla zihninde özüyle iletişim kurma çabası. Seçtiği ya da seçemediği sözcükler kişiye dair birçok ipucu verir.
Ercan yazmanın bir çeşit terapi olabileceğinden söz eder Muson Şarkıları Bir Yoga Yolculuğu kitabının satırları arasında. Yoga Terapi denen bir şeyin varlığı olan günümüzde yine bu iki eylemin en azından zihinsel dengeyi bulma konusundaki araçsallık yönünden benzerliği aşikar değil midir?
Yazma eylemi, başlangıçta boşluğu doldurmak gibi görünse de bir çeşit boşluk yaratmaktır aslında. Tıpkı yoganın içimizde boşluk yaratması gibi yazarak da bedeni ve zihni arındırmış oluruz. Açtığımız alanlar bize rahat ve özgür hareket alanları sağlar ya da durmak için geniş yerler yaratır.
Bir yandan yoga ve yazma eylemi birer itkidir insan için. Kişiyi harekete geçiren, yola devam etme gücü veren. Smith, Adanmışlık adlı kitabında benzeri az bulunan yazılı bir eserin kişiyi harekete davet ettiğinden bahseder. Yoga da bize durmanın da tadını alabilmek için önce o yola çıkma cesaretini verir.
İnsan, kendini tanıma aracı olarak ister yogayı ister yazıyı kullansın, zihin ve bedendeki daimi değişimin farkındalığıyla yol aldığı sürece uçsuz bucaksız evrenle buluşacak. Sonuçta aynı nehirde iki kez yıkanılmayacağından kendini tanıma, dolayısıyla ifade etme yolculuğu hiç bitmeyecek.
Kaynaklar
Ercan, B. (2015). Birinci Kitap: Surya’dan Patanjali’ye Yoga.İstanbul:Paloma
Ercan, B. (2016). İkinci Kitap: Buda’dan Hatha Yoga’ya Yoga.İstanbul:Paloma
Ercan, B. (2007). Muson Şarkıları Bir Yoga Yolculuğu. İstanbul:Paloma
Smith, P. (2018) Adanmışlık (Çev. S. Ersavcı). İstanbul:Domingo (Orijinal yayın tarihi, 2017)
Swatmarama (2017) Hatha Yoga Pradipika.(Çev. B. Ercan). İstanbul:Okyanus
MELTEM ÖZTÜRK
Leave a Reply